Skip to main content
x 

Enver Aysever, gençlerin sorularını yanıtladı

Aykırı Sorular programının sunucusu yazar Enver Aysever, Genç Bakış'taydı...

Enver Aysever, gençlerin sorularını yanıtladı
Enver Aysever, gençlerin sorularını yanıtladı

CNN TÜRK'te yayınlanan "Aykırı Sorular" programının sunucusu yazar Enver Aysever dün gece Genç Bakış'ta, gençlerin karşısına çıktı.  Zor sorulara verdiği samimi cevaplarla öğrencilerden tam puan aldı. Güncel konulardan Edebiyat'a, Milliyetçilik kavramından Televizyon programına kadar her soruya cevap verdi.

İşte programdan satır başları....

ATATÜRK ÇOK HOYRAT VE TERBİYESİZCE TARTIŞILIYOR
- Mustafa Kemal Atatürk'ü Türkiye'de çok hoyrat, çok saygısız ve terbiyesiz bir şekilde tartışıyorlar. Bunu doğru bulmuyorum. Dünyanın hiçbir ülkesinin kurucusu bu kadar hoyrat eleştirilmiyor. Günahıyla sevabıyla o toplumda sahip çıkılıyor. En azından tartışmalardan belli oranda muaf tutuluyor. Bu görmemezlikten gelmek değil. Ama bir tarihin tamamına kefil olmamız mümkün olmayacağı için, o dönemin kuruluş koşullarına saygı göstermek gerek.

TÜRK NASIL DEĞERLİ OLUR?
- Türk nasıl değerli olur? Yurtdışına çıktığınız zaman pasaportunuz değerlidir, sizin romancınız dünyanın dört bir yanında satıyordur, bilim adamlarınız dünyanın her tarafında itibarlıdır, üniversiteleriniz dünyayla yarışmıştır. Teknoloji üretmişsinizdir, marka yaratmışsınızdır. Bir kimsenin ne mutlu Türküm diyene demesinden kim rahatsız olabilir. Ama sorun bu değil ki. Sorun bunun sahici olup olmaması. Düşünen insanlar yerine hamaset yapan insanlar olması büyük tehlike. Ben kimin daha çok, kimin daha az Türk olduğunu tartışmak yerine, hep birlikte bu coğrafyanın insanları olarak dünya kültürüne, insanlığa ne katkı yapıyoruz bir dakika onu soralım diyorum. 

BAŞBAKAN'I PROGRAMA ÇAĞIRMADIM
- Başbakan'ı programa çağırmadım. Gelmesini isterdim ama Başbakan'ın katılacağı programları kendisinin tercih ettiği duyumunu aldığım için davet etmedim. Gelse tarafsız soru sorabilir miyim? Bazen öyle bir ortam olur ki, kimse sizin kulağınıza birşey fısıldamaz ama ruhunuzdan bir otosansür başlar. Ben hergün kendi kendime 'aman Enver bu bataklığa saplanma' diyorum. Çünkü bizim görevimiz kamu adına soru sormak. Yarın Başbakan'ı davet etmeyi deneyeceğim. Gelirse de sansür yapmaksızın soru sorabileceğimi sanıyorum ve umuyorum.      

ORHAN PAMUK BENİM YAZARIM DEĞİL
- Bir yazar hakkında konuşurken yazarlık ölçüsü üzerinden bakmamız gerekir. Ama Türkiye'de Orhan Pamuk olsun, Elif Şafak olsun başka yazarlar olsun, siyasi düşüncelerinden dolayı çok ağır şiddete maruz kaldılar. Fikirlerini beğenmediğimiz insanın fikirlerini eleştirmemiz gerekir. Silahla kalem arasında ben her zaman kalemden yana olurum. 

- Orhan Pamuk benim yazarım değil. Bütün yapıtlarını okudum ama bana seslenmiyor. Benim yazarlarım; Sevgi Soysal, Leyla Erbil, Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Bilge Karasu, Melih Cevdet Anday. 

KARİYER PLANLAMA GENÇLERİ ESİR ALIYOR
- Kariyer planlama üniversitelerimizi esir alıyor. Çünkü kariyer planlaması denilen şey 'şu olacağım, sonunda da zengin olacağım ve mutlu olacağım' demek. Bu Amerikan rüyası. Genç insanların hayatında bir kabus. Bilimi merak etmek, sanatın peşinden koşmak en güzel kariyer planlaması.

HANGİSİ AYKIRILIK?
 - Bir bilim insanı, bir sanatçı için aykırı olmak iyidir. İyi bir aşıksanız sevgilinize bunu ifade etmek için aykırı olmak iyidir. Ama durup dururken aykırılık adına kalp kırmak, patavatsızlık yapmak, saygı ölçülerini aşmak, bu iyi değildir. Ben içinde yaratıcılık olan, sanatsal ölçüsü, bilimsel bilgisi olan, toplumu dönüştüren, sınırlarını zorlayan ayrılıktan yanayım. 

SANATÇILARIN İKİ ÖNEMLİ SORUNU VAR
- Bizim dilimizin, edebiyatının, tiyatrosunun dünya çapında isimleri var ve onlar da bizim dilimiz dünyada daha yaygın olsa, çevrilebilse benzerleriyle yarışabilecek durumda. O anlamda yeni üslup getiren sanatçılarımız var. 

- Türkiye'de sanatçıların iki sorunu var. Birisi biraz tembellik. Dünyanın başka yerlerinde romancılar birbirlerinin romanlarını okur ama bizde yok. İkincisi; 'ben politikayla ilgilenmiyorum, işimi yapıyorum' sözü. Bir insanın hayatında aldığı her tutum, apolitik olmak dahil politik bir tutumdur ve sanatçının bunun dışında durması çok tuhaftır. 

SİNAN AYGÜN'LE 1 MAYIS MI KUTLAYACAKTIM
TÜSİAD'LA KAVGA ETMEYEN SOL PARTİ OLMAZ
- CHP'yi ben seçmedim. Sayın Kılıçdaroğlu genel başkan olduğunda Türkiye'yi kucaklayacak, daha sol, sosyal demokrat bir parti olacağını söyledi ve bana davet yaptı, ben de katıldım. Ama bir gün geldi, ön seçim vs hiçbirşey olmadan bir milletvekilliği sürecine girildi. Ben kendimi o günkü koşullarda sayın Kılıçdaroğlu'nun tercih ettiği insanlarla yanyana göremedim. Sinan Aygün ile ikimiz  1 Mayıs'ta Taksim'de yanyana olabilir miyiz? Ben hayata işçi sınıfının yanından bakıyorum, karşımda sermayenin tarafından bakan biri var. Ben Eşber Yağmurdereli'yle yanyana olmak istiyordum. O yoksa ben de orada olmam dedim. Mesela TÜSİAD'la biraz kavga edelim dedim, aman etmeyelim dediler. TÜSİAD'la kavga etmeyen sol parti de olmaz. 

BEN TÜRKÇELİYİM / NE TÜRK, NE TÜRKİYELİ, BEN TÜRKÇELİYİM, KİMSENİN TÜRKÇE'YE DOKUNMASINA İZİN VERMEM
- Antakyalı bir ailenin çocuğuyum. İstanbul'da doğdum büyüdüm. Babaannem alzeimer hastalığı geçirdi. Hastaneye gittik doktor babaanneme neyin var diye sordu, o Arapça konuşmaya başladı. Doktor bana dönüp ne diyor dedi, bilmiyorum dedim. Hayatımda yaşadığım en korkunç andı. Babaannem acı çekiyor, konuşuyor ve ben anlamıyorum. O an farkettim ki diller kutsaldır. Diller insanın anne sütü gibidir ve biz dillere saygı duymalıyız. 

- Ben kendimi ne Türkiyeli ne Türk saymıyorum. Ben Türkçeliyim, Türkçe yazıyorum. Yazarların yurdu dilidir. Ben Türkçeye tutkunum. Türkçe benim için kutsaldır. Bu dile kimsenin dokunmasına izin vermem. 

TÜRKLÜK KÜRTLÜK DEĞİL VİCDANLI OLMAK ÖNEMLİ
- Anadolu'yu çok seviyorum. Anadolu ana kucağıdır, bu kucakta herkese yer var. Ben ucuz milliyetçilik yapmak yerine dilimize katkı yapmayı, Anadolumuza sahip çıkmayı, birbirimize insan olarak bakmayı önemserim. Türk olsan ne olur, Kürt olsan ne olur eğer insan olamıyorsan, vicdanlı olamıyorsan. Bu topraklarda yaşayan insanların köklü tarihine saygı duyuyorum. 

ŞİMDİ DE BEN TÜRKÜM DEMEK SUÇ GİBİ, BÖYLE SAÇMALIK OLUR MU? 
- İnsanlar acı çektiler, işkence gördüler, belleklerinde çok ağır bedel ödediklerini düşünüyorlar. Babalarından, dedelerinden gördüler. Anlama sorunu güncel siyasetin dışındadır. Fakat iki şeyi birbirine karıştırmamak lazım. Bir topluma sürekli, sen vahşisin, sen hainsin, zalimsin derseniz o toplum delirir. Ben buna karşıyım. Düne kadar bir insan ben Kürdüm derken suçluydu, bugün ben Türküm derken suçlu gibi oluyor. Böyle bir saçmalık olabilir mi? 

BÜTÜN MİLLİYETÇİLİKLER KAPİTALİZMİN OYUNCAĞINA DÖNDÜ, PEKİ NEDEN? 
- Bugün dünyanın bütün milliyetçilikleri kapitalizmin oyuncağına döndü, dünyanın bütün dindarlıkları gibi. Şimdi yeni bir dünya kurulması sürecinde milliyetçilik üzerinden yeni bir dünya kurulabilir mi yoksa insana mi yeniden bakmamız gerek, bunu tartışmalıyız. Dünyadaki bütün milliyetçiler de bunu tartışıyor. 

NİHAL ATSIZ'A BUNU SORMAK İSTERDİM
- İnsanın içindeki yurtseverlik duygusu çok saygındır hatta aksi ayıplıdır ancak insanın sadece kendisine ait olanı sevmesi, kendi dışındakine üstünlük duygusuyla birarada olması da çok tuhaf bir duygudur. Bunlar Türkiye'de tartışılmalı. Hamasetin yerine bilim konulmalı. Milliyetçilik ile ırkçılık arasındaki o ince çizgi ve kapitalizmin bunu nasıl tetiklediği tartışılmalı. Nihal Atsız bugün yaşasa bunları sormak isterdim. 

- Ben Türkiye'deki en önemli sorunun bir ideolojiye sahip olup onun entelektüel zeminini bilmemek olduğunu düşünüyorum. 

ÜNİVERSİTE BİTİRME SÜRESİNİ DEĞİL YETERLİLİĞİ TARTIŞMAK GEREK
- Türkiye'de Başbakan'ın öğrencilerin üniversite bitirme sürelerini değil, akademik kadroların yeterliliğini tartışması lazım. Benim ülkemdeki bir profesör dünyanın bir başka ülkesinde de profesörlük ünvanını taşıyabiliyor mu? Benim üniversitelerim dünya kültürüne katkı yapabiliyor mu?

TOPLUM DÖNÜŞÜYOR ÜNİVERSİTELER SUSKUN
Bizim ülkemizin bu kadar çok üniversiteye ihtiyacı yok. Meslek okuluna ihtiyacımız var. Türkiye'nin bilim insanına ihtiyacı var. Türkiye'de bu kadar sosyolojik hareketlilik, bu kadar siyasal kavga var, Gezi olayları var, toplumda dönüşüm oluyor, bir tane üniversiteden rektör düzeyinde çıkıp toplumu bilgilendirme adına ben de bu konuda böyle diyorum diyen var mı? Toplumdan bilimi bilgiyi saklarsanız o toplum çöker.

POPÜLİZM BATAKLIKTIR
- Popülerlik bir bataklıktır. İşler iyi gittiği zaman size başka bir yüzü gösterir, kötü gittiği zaman sizi içine içine çeker ve işkence eder. Pek çok ünlü aktrisin neden intihar ettiğine, pek çok ünlü televizyoncunun nasıl aklını kaçırdığına bakılmalı. 

- Türkiye'nin kanaat önderleri dediğimiz insanların popülizme saplanıp gerçeği söylememesi Türkiye'nin en önemli sorunu. 

ÖLÇÜTÜMÜZ YOK
- İnsan derinleştikçe başka şeyi talep eder. Bu derinleşme sorunu da ölçüyle ilgili.  Entelektüel derinliğiniz yoksa estetik ölçünüz olmaz. Türkiye'nin en büyük sorunu ölçüt sorunu. Ölçütümüz yok. Bir dizi, bir televizyon oyunu niye iyi, niye kötü tartışamıyoruz. Bunun en güzel örneği tiyatrodur. Hangi oyuna gitseniz, bittiğinde seyirci ayakta alkışlar. Halbuki çocuk tiyatrosunda böyle olmaz. Çocuk oyundan sıkılırsa tuvalete gider, alkışlamaz. 

SİYASETTEN VAZGEÇMEDİM
- Siyaset yapmaktan vazgeçmedim. Gazetecilik mesleği bir tür siyaset yapmadır. Kamu gözcülüğüdür. Bu sorumluluğumu yapıtlarla ve namuslu bir aydın tavrıyla, yazarak, çizerek, televizyon ekranında yerine getireceğim. 

MİLLETVEKİLLERİ DAHA DEĞERLİ OLMALI
- Her partide tek adam egemenliği var ve sizin kişiliğinizi, özgün fikirlerinizi, hayata karşı duruşunuzu kabul etmiyor. Siz Meclis'te oylama yapılırken etkili olacak birer parmağa indirgendiğiniz zaman kişiliğinize hakaret edilmiş oluyor. Milletvekilleri daha değerli olmalı, sözüne itibar edilmeli. 

BİR ELİMİZDE KUR'AN, BİR ELİMİZDE BAYRAK
- Türkiye korkunç bir halde. İnsanların bir eline bayrak, bir eline Kur'an verilerek insanlar iki kutsal değer üzerinden vahşi kapitalizmin alabildiğine devam etmesine izin veriliyor. Yani şirketler geliyor Anadolu toprağını mahvediyor, denizlerimizde lüfer kalmadı, doğal varlıklarımız katledildi, bizim bir elimizde bayrak, bir elimizde Kur'an bunları hiç sormuyoruz. Halbuki belki de o bayrak ve Kur'an için bunları sormamız gerekiyor. Biz bugün bütün kutsalları hamaset üzerinden yaşıyoruz. Zengin ol ve bir an önce ol, yarışmada hep önde ol, başkasını ezip tokat atman önemli değil. Ve güçlü ol, iktidar sahibi ol. Biz hayatı böyle bir alana indirgedik. Oysa ki eskiden iktidar sahibi olmak yerine onurlu olmak diye birşey vardı. Şimdi onurlu olanlarla dalga geçiliyor. 

TÜRKİYE KÜRTLERLE BARIŞMALIDIR
- Türkiye'de insanlar çok uzun yıllardır ölümlerle, kanla birarada olmak zorunda kaldılar. Fakat hiçbir bilimsel bakış sonuç üzerinden tahlil yapamaz. Gerekçeye de bakmak lazım. Kürt sorunu dediğimiz olguyu nesnel ölçütlerle tartışmazsak Türkiye yarın sokak savaşlarına gidecek bir hale gelir. Nesnel ölçüt şudur; bu ülkede darbe yapıldıktan bu ülkenin yurttaşı olan insanlar gözaltına alındı, cezaevine konuldu, inanılmaz işkenceler yapıldı. Bu insanların hayatta ve hatıraları var. Ve çok ciddi bir kısmı eve bile gitmeden silaha gitti intikam almak için.

Çiller döneminde işadamlarına tuzaklar kuruldu, insanlar öldürüldü. 12 Eylül'de cezaevine evladıyla konuşmaya giden anaya Kürtçe konuşma denildi. Başka dil bilmiyor. Tersinden düşünelim, birçok günahsız, iyi yetişmiş genç askere gitti, tabutu geldi. Bir insanın evine şehit geldiyse o acıyı yüreğinden atması mümkün değil. O insana ne anlatırsanız anlatın, o eve düşen ateşle boğuşması kolay değildir. Acıları yarıştırarak, rekabet ortamı yaratarak hayata bakamayız. Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti'nin, Anadolu toprağının bereketli Kürtleriyle barışmak zorundadır. Biz kardeşiz. Ancak bugün Ortadoğu coğrafyasınsa başka bir hesaplaşma söz konusu. Bu hesaplaşmayla bizim kendi insanımız arasındaki ilişkiyi karıştırmamamız lazım. 

AYRI TOPRAK TALEBİ SUÇ, ANADİL TALEBİ HAK
- Ayrı toprak talebiyle, bir insanın dilini kullanmak istemesi arasında hiçbir benzerlik yok. Bir insanın ana dilini öğrenmesi temel insanlık hakkıdır. Anayasayla düzenlersiniz. Ayrı toprak istemesi meselesiyle bugün anayasal olarak suçtur

KOALİSYON UZLAŞMAYI GEREKTİRİR
- Türkiye gibi ülkelerde koalisyon çok önemlidir. Çünkü uzlaşmayı, anlaşmayı geliştirir. Ama bunun yerine kutuplaşma derinleşti. Estetik yoksunluk gelişti. Soluksuz bir şekilde bir hız karşısındayız. Fakat acaba bizim bedenimiz ve ruhumuz bu hız karşısında, bu kadar uyarıcıya uygun mu? 

PARALI EĞTİME VE PARALI SAĞLIĞA KARŞIYIM
- Prensip olarak paralı eğitime ve paralı sağlığa karşıyım. Nasıl ki parlamentonun güçlü olması için milletvekilinin değerli olması esassa, bir üniversitenin güçlü olması için de akademisyenin ve öğrencinin değerli olması esastır. YÖK'ün ceberrut örgütlenmesi Türkiye'nin hayatına kötü bir gelenek yerleştirdi. YÖK özgürlüklerin karşısında bir düşmandı. Bir dönem astığı astık padişah gibi rektörler gördük. Sonra 2 oda 1 salon vakıf üniversiteleri dönemi başladı. 

DAVUTOĞLU'NUN STRATEJİK DERİNLİK KİTABI BAŞARILI DEĞİL
- Ortadoğu'nun içinde bulunduğu süreçte Türkiye'nin almaya çalıştığı rol biraz hayali. Davutoğlu'nun Stratejik Derinlik kitabının akademik olarak da siyaseten de çok başarılı olmadığını düşünenlerden biriyim. Irak'ta Amerika lehine bir rejim değişikliği yapıldı. Irak'taki değişim Şii-Sünni gerilimi doğurdu. Türkiye buna taraf olmamalıydı. Henüz dünyada ulus-devletler, üniter yapılar bitmemişken, önümüzde mikro milliyetçi hareketler bu kadar alıp başını gitmişken bizim daha ihtiyatlı olmamız gerekiyordu. 

HATAY'DA NELER OLUYOR? 
- Antakya'daki insanlar sanki Esad'ın akrabalarıymış, bir ihtilaf olduğunda ona destek verirmiş gibi sunuldu. Bunlar çok iç acıtıcıydı. Orada yaşayan insanlar Türkiye'nin en yurtsever, en dost insanlarıdır ama onlara vebalı gibi davranmaya başladılar. Bir takım insanlar sokaklarda 'Siz cihaddasınız, Alevilerin malları, namusları size helaldir" diyen fetvalar yayınladı. Bu utanmazcaydı. Şimdi İstanbul, İzmir'de de yaşanıyor. Antakya'da Ethem Sarısülük gibi insanlarımızın acısı dipdiri durmaktadır. O çocuklara yazıktır. Adalet yerini bulmalıdır. Orası Türkiye'nin bir sinir ucu haline gelmiştir. O yüzden ben bir an önce Suriye'de mağdur olan insanların, uluslararası bir çözüme kavuşmasını önemsiyorum. İkincisi

Antakya'daki barış içinde yaşayan, dünyanın en konuksever insanlarının yeniden barış içinde yaşayacağı devlet güvencesinin olması gerektiğini düşünüyorum. Sadullah Ergin ile görüştüm o da Antakya'nın tüm hassasiyetlerini bilen bir insan, tüm bunların farkında. 

- Türkiye Cumhuriyeti hala ayaktaysa Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesi sayesinde ayaktadır. 

Aysever, CNNTÜRK ekranlarından yayınlanan programı "Aykırı Sorular" üzerine de pek çok soru aldı.... 

CEVAPLARIMDAN EMİN DEĞİLİM AMA SORULARIMDAN EMİNİM
- Soru sormanın yasak olduğu ortamlarda ne sorsanız aykırı olmaya başlıyor. Doğrudan soru sormak önemli. Bizde kalp kırılmasın diye dolambaçlı sorular soruluyor. Doğrudan soru sormak aykırı gibi oluyor biraz ama en azından net bir fikir beyanı oluyor. 

- Cevaplarım hakkında emin olmayabilirim ama sorularım hakkında eminim, iyi sorularım var.- En aykırı konuğum Ali Ağaoğlu oldu. Onun hem cevapları, hem de reklam kampanyası ve RTÜK'ün bize verdiği ceza ile bir bütün haline geldik, her yönüyle aykırı bir program oldu. 

- Aykırı konuklardan bir diğeri Seyfi Dursunoğlu. Huysuz Virjinle program yapmak öyle kolay değil. Ayrıca Fazıl Say ile çok kritik bir dönemde büyük tehdit altında yaptığımız program da önemliydi. 

SEVAN NİŞANYAN PROGRAMI BENİ ÜZDÜ
- Yanlış anlaşıldığım programlarda üzülüyorum. Mesela Sevan Nişanyan benim entelektüel olarak önemsediğim bir insan. Onun zarar görmesini istemediğim halde programda sanki gerilim oldu. O beni üzdü. 

EN AYKIRI SORU HANGİSİ?
- Bir hakem arkadaşımıza eşcinsel olduğu için hakemlik yapamaz denmişti. O dönem onu konuk aldığımda RTÜK kuralları sebebiyle uygun bir dil kullanmam gerektiği için; 'Trübünlerdeki malum tezerrühat yapıldığı zaman ne hissediyorsun' şeklinde bir soru sordum. Sorduğum en aykırı soru olabilir. O soru cevap ilişkisi kritikti, kazasız atlattık. 

CEVAP BİTMEDEN DİĞER SORUYA GEÇİYORUM ÇÜNKÜ...
- Ayrkırı Soruların yayın süresi 30 dakika ve tempolu olması, karşımdaki insanın kaçmaması gerek.  Öte yandan ben insanların düşüncesinden ziyade güdüsünü, bilinçaltını da açığa çıkarmak istiyorum. Özellikle siyasetçilere biraz düşünme payı verirseniz hemen başka hikaye anlatmaya başlarlar. O yüzden başka hikaye anlatacağını hissettiklerime bir sağdan, bir soldan sorularla hızlı ilerliyorum. 

SUÇSUZLAR SUÇLU GİBİ HİSSEDİYOR / GİZLİ DOSYA TELEVİZYONCULUĞU YAPMADIM
- Ben yazarlığım, tiyatro yaptığım dönem ve televizyonculuğum içinde suç olacak hiçbir eylem yapmadım. Çünkü ifade özgürlüğü bir suç değildir. Hayatımda askerlerle birarada olmadım, darbeci olamam, hiçbir patronumun ihalesini takip etmedim, bakanlıklarda dolaşmadım. Hayatımda bilerek ve isteyerek kimseyi tehdit etmedim ve ben gizli dosya televizyonculuğu yapmadım. Benim sorduğum sorular hep açık bilgidir. Açık bilgiyi sordum.

ÇANAK SORU SORAN GAZETECİ İYİLİK YAPMIYOR
- Türkiye'nin Başbakanı'nın ve tüm siyasilerinin, onlara çanak soru soran gazetecilerin değil, onlara kontr soru soran gazetecilerin onlara iyilik yaptığını anlaması gerekiyor. 

KORKMUYORUM
- Gazetecilerin, yazarların, cesur olmak zorunda oldukları bir ülke demokratik bir ülke olamaz. O zaman gazetecilerde de ben halk kahramanıyım, soru sordum, her şey, söyledim gibi kontrolden çıkmış bir hal olabilir. Bunun da olmaması gerekiyor. Türkiye deneyimleriyle yol almaya başlıyor, ben korkmuyorum

ŞIMARIYOR MUYUM? TEMBEL MİYİM? KIZIMI İHMAL EDİYOR MUYUM? 
- Kendime sorduğum birkaç acımasız soru var; acaba şöhretin şehvetine kapılıp şımarıyor muyum, kendi dengelerimi bozuyor muyum? Her sabah bir balans ayarı yapmaya çalışıyorum. İkincisi; kendime aşırı güvenli olup, bilgilerimi tazelemeden, bugüne kadarki entelektüel birikimim beni bir müddet daha götürür zaafına düşüyor muyum? Tembellik ediyor muyum? Üçüncüsü ve en çok sorduğum soru; çalışma fetişizmine kapılıp, bir çocuğum olduğunu unutuyor muyum? Bunların üçünde henüz kendimi sınıfta bırakmadım.