Huysuz mu? Tamam huysuz... Mesafeli mi? Tanıyana kadar evet... Ciddi mi? Hayata karşı evet... Ama kalemi iyi, aklı iyi, oyunculuğu iyi, en önemlisi kalbi iyi... Daha da önemlisi iyi bir baba... Şimdilerde çok izlenen "Hayat Şarkısı" dizisinde "Bayram" karakteriyle seyirci karşısında... Cihangir’de oturduk lafladık. Kimi zaman teybi kapatıp vites büyüttük ki, o bölümleri okuyamayacaksınız bu röportajda. Buyurun karşınızda Ahmet Mümtaz Taylan...
50 yaşındasın ama daha yaşlı karakterleri oynuyorsun... 60 yaşına geldiğinde ne oynayacaksın?
- O zaman da 60 yaşında birini oynayacağım. Evet, bu roller için biraz gencim. Ama işime geliyor. Uzun ömürlü oyunculuk yapacağım ben. Şimdi de neredeyse 60 yaşında bir karakteri oynuyorum. Zaten yıpranmış birisiyim. Yadırgamıyorlar. Üzerime bu roller yapışacak diye korkmam... Üzerine bir şey yapışmayan aktör ismi söylesene bana. Uzaya füze uçurmuyoruz sonuçta. O kadar mühim değil yaptığımız iş... Çok fazla şişirilecek bir şey yok.
Öyleyse dizisi tuttuğunda dünyanın en büyük işini yaptığını sanan genç oyunculara ne diyeceğiz?
- İlerledikçe etekleri suya inecek hepsinin. İnan, ben de öyleydim... Kadir İnanır’la oynuyordum 90’ların sonunda. Kendimi Superman zannediyordum. Bu süreç sonra geçiyor. Ama bu durum geçmezse fena...
Üst düzey oyunculuk gerektirir mi diziler?
- Oyunculuk zaten üst düzey yapılması gereken bir iştir. Tiyatro ile arasında sadece ölçek farkı var. Televizyondan daha zor bir iştir tiyatro. Her akşam aynı performansı, aynı olay örgüsünün içinde yapmak yorucu bir iştir. Televizyonda öyle değil. Bir haftayı daha hafif atlatırsın, bir sonraki hafta daha ağırdır. Televizyonda bu değişkendir. Ama her saniyesi üst düzey kalite gerektirir. Her zaman Barcelona’da oynuyor gibi oynamak zorundasın. Küme düşen takımda oynuyorsan da oranın gol kralı olacaksın. İyi bilirim o işleri.
Küme düşen takımlarda da oynadın?
- Evet oynadığım diziler kalktı, küme düşen takımlarda da oynadım. Ama gol kralı olmaya dikkat ettim. Bazen oldu, bazen de olmadı. Oyunculuk da futbol gibi. Yıldız oyuncu nasıl takımı tek başına bir sezon taşımaya yetmezse, oyunculuk da öyle. Bir takım oyunu. Yazarıyla, yönetmeniyle, yapım koşulları ve oyuncularıyla bir takım.
Senin gibi uzun yıllarını oyunculuğa vermiş birini nasıl senaryolar heyecanlandırır?
- “Hayat Şarkısı”, beni heyecanlandırdı. Herkesin bildiği “Leyla ile Mecnun” da yine benim heyecanlandığım bir işti. Böyle işler her zaman çıkmıyor. “Hayat Şarkısı”nın senaristi biliyorsun Mahinur Ergun. O muhakkak yazdığı senaryolarla gönlünüzü çeler. Burada da aynı şey oldu. Keyifli bir dizi. Bütün karakterler bir şey söylüyor. Tipler değil karakterler var bu işte. Bu da Mahinur’un becerisi.
“Hayat Şarkısı”nın kadrosunda çok genç oyuncular var...
- Sete gelince gördüm ki bütün arkadaşların performansı dikkate değer. Bırak sırıtmayı, sallanan bir oyuncu bile yok. Herkes yerli yerinde. Bazı işler bir-iki kişiyle anılır. Bazıları ise ensemble (topluluk) duygusu uyandırır. Bu ensemble bir iş oldu. İyi bir ekip var. Sete giderken insanın ayakları geri geri gitmiyor.
Hayattaki en önemli işin oyunculuk mu?
- Hayır kızım... 18 yaşına girecek yakında... Kızımı gözlemliyorum, onun büyümesini seyrediyorum. En önemli işim o.
Neler yapıyorsunuz baba-kız?
- Cumartesi asla çalışmam. Cumartesi günü kızım Ayşe’nin günü. Onun ne isterse onu yaparız.
Kaç senedir Cumartesileri çalışmıyorsun?
- 12 senedir. Zaten ondan önce birlikte yaşıyorduk. Birlikte yaşamadığımız son 12 yılda her cumartesim kızımla geçti.
Cumartesileri çalışmadığını sözleşmene koydurabiliyorken neden günde sadece 8 saat çalışabileceğini ya da sadece 80 dakika oynayacağını sözleşmene koyduramıyorsun?
- Bu oyuncuların kural dayatmasıyla çözülebilecek bir problem değil. Reklam fiyatları, kanalın kâr-zarar hesabı... Bütün bunların toplamı büyük bir problemi oluşturuyor. Bıçak henüz kemiğe dayanmadı sanırım. Diziler seyredilemez hale geldiği zaman bu sorunlara çözüm bulacağız...
Ahmet Mümtaz Taylan’ın sözleri, aforizmaları sosyal medyada paylaşım rekorları kırıyor... İşte onlardan bazıları...
- Göğsüne yaslanabilir miyim? dedi uykuya yenik gözlerle. Kendi sesimle irkildim: Yaslanabilir, orada yaşlanabilirsin. Ben... Kıpırdamam!
- Sahici dostun fısıldadığı sözler, kaderin sana şans verme biçimidir.
- Gerçekler yok olamaz, olsa olsa buharlaşır. Yağmur olup başınıza yağmadan hemen önce...
- Demokrasi; çözene kadar konuşmaktan ve dinlemekten vazgeçmemek demektir. Muhalefet gevezeliğe, iktidar sağırlığa vurmuşsa, ona palavra denir.
- Kazanmak mümkündür. Kaybetmeyi öğrenebilirsen...
- Hukuk kısa, vicdan derin.
En son neye sinirlendin?
- Günde en az iki-üç kere sinirleniyorum. Trafikte çok kolay öfkeleniyorum. Ama kızmam çok çabuk geçer.
Şeker hastalığının bunda etkisi olabilir mi? Hayatını etkiliyor mu?
- Etkiliyor. 16 yıldır hastayım. Annem de babam da şekerden vefat etti. O yüzden çok dikkat etmeye çalışıyorum. Ani tepkilerim ve kızmalarım aslında bu yüzden.
Magazincilere kızdığın oluyor mu?
- Olmuyor çünkü çok saygılı davranıyorlar. Uzun yıllardır hiç çirkin bir tutumla karşılaşmadım. Nerede gezileceğini biliyorum. Beni gördüklerinde kısa cevabımı kabul ederler ve ısrar etmezler.
Sezen Aksu ile aranızda bir şeyler olduğu haberleri nereden çıktı?
- Bilmiyorum. Hiç de merak etmiyorum. Biz arkadaşız. Ben Sezen Aksu’yu tanıyan şanslı insanlardanım. O kadar. Herkes zaten aramızda bir şey olmadığını anladı.
Hürriyet’te, Radikal’de ve en son OT Dergisi’nde yazdın. Hâlâ devam ediyor musun?
- Dizi biraz sıkıştırdığı için bir süredir OT’a yazamadım. Röportajlar yapmaya başlamıştım. Devam etmek istiyorum ama...
Kitap yazmayı mı düşünüyorsun?
- Evet. Bugüne kadar yazdığım yazıları toplayıp basmayı önerdiler ama istemedim. Ben okuyucunun karşısına sıfır kilometre bir kitapla çıkmak istiyorum.
Bir oyuncu olarak seni ödül almak mı heyecanlandırır yoksa izleyicilerin seni beğenmesi mi?
- Geçen gün set Bebek’teydi. Dönerken kırmızı ışıkta durduk. Arabanın camı açıktı. Genç bir kız beni görünce “Aaa Ahmet Mümtaz Taylan kalp ben” dedi. Hangi yaş grubundan olursa olsun sana olan ilgi, işini nasıl yaptığınla ilgili tek işarettir. Ödüller filan da işaret değildir.
Ödüllere inanmaz mısın? Cannes’da ödül almaya da mı inanmadın?
- Sevinirim ama inanmam. Cannes’da da aynı şey. Onur verici bir şey ama ödülle övünmek manalı bir şey değil. Cannes’da kırmızı halıda yürüdükten üç gün son “Leyla ile Mecnun” setine döndüm. Onur Ünlü bana palyaço kostümü giydirdi ve Ümraniye’de işyerlerinin arasında koşturdu. Üç gün önce Cannes’da olmamın kimseye bir faydası yok.
Hayata karşı neden huysuzsun?
- Doğrudur, huysuzum. Çok küçük yaşta yalnız yaşamaya başladım. Önce iktisat, sonra konservatuvar okudum. Bunun için planlı, programlı ve özenli bir hayat yaşamak zorundasın. Hayata tutunma biçimim bu olduğu için ondan vazgeçemiyorum. Yaptığım işi biraz fazla ciddiye alarak yapıyorum. Bana yaşama imkanını veren şey sarf ettiğim emek ve onun niteliği oldu. 14-15 yaşımda para kazanmaya başladım. Çiçek de sattım, madende de çalıştım.
Babanın madenlerinde mi çalıştın? Varlıklı bir ailenin çocuğu değil misin?
- Ablam varlıklı kısmını görebildi. Ben varlık kısmına yetişemedim. Küçük maden işletmecisi olan babamın girişimlerinin eskisi kadar iyi sonuç almadığı bir dönemdi. Ben de babamın madeninde değil, farklı madenlerde işçilik yaptım. Ben küçükken Türkiye’de maden işi öldü. Babamın işi de o dönemde bitti.
Annenle baban ayrıldıktan sonra babanla yaşamışsın...
- Annemin ekonomik gücü olmadığı için hakim beni babama vermiş. Benden 8 yaş büyük olan ablam, annemle yaşıyordu. Sonra biraz büyüyünce zaten babamdan da ayrıldım. İkisiyle de her zaman görüştüm. Hicran dolu bir durumum yok. Ben başıma buyruk bir çocuktum.
Kaç sene oldu TV sektörüne gireli?
- 30 yaşımdan sonra geldim İstanbul’a. Kızım doğduktan sonra girdim TV sektörüne. Ara ara kendi tarzıma uygun olmayan işler de yaptım. Bir kızım var ve onun iyi bir eğitim almasını, geleceğini düşünmek zorundayım. Kızım doğmasaydı Ankara’da yönetmenlik yaparak kariyerimi sürdürüyor olabilirdim.
Çocuk için istemediğin şeyleri yapmak zorunda kalmak sıkıntı değil mi?
- Bunu bir çile olarak söylemiyorum. Yaşamak için çok daha güzel bir nedeni oluyor insanın.
Kızının oyuncu olmasını ister misin?
- Ben sadece mutlu olmasını isterim. Şu anda güzel sanatlar lisesinin resim bölümünde okuyor. Animasyon ve çizgi roman yaratmak istiyor. Liseyi bitirdikten sonra New Jersey’deki Kubert’te eğitim almak istiyor. Oraya yollayacağız.
Herhalde bir tek kızına karşı huysuz değilsin.
- Kızıma karşı da huysuzluklarım var ama onları çok güzel tolere ediyor.
İyi babasın, ikinci çocuğun olsun istemez miydin?
- Şu dönemde çocuk sahibi olmak sanırım zor bir şey. Bilinmez ama Ayşe’nin bir de abisi var. Ayşe’nin annesinin ilk evliliğinden. Biz tanıştığımızda 12 yaşındaydı. Çok iyi bir ilişkimiz var oğlumla. Konservatuvar okudu. İyi bir davulcu oldu. Adı Umut Canyiğit. Birbirimize karşılıklı çok emeğimiz var. Ayşe ile Umut’un arasında 18 yaş var. Ayşe çok şanslı. İki babası var gibi büyüdü.
50 yıllık hayatın sana neler öğretti?
- Beni hayat artık şaşırtmıyor diyemem. Bildiğimi zannettiğim şeyleri yeniden öğreniyorum. Beni kızım beğeniyorsa hayat öğretmesi gerekenleri bana gani gani öğretmiştir. Bana da bu yeter.
Çok iyi dostların var mıdır?
- Evet. Yılmaz Erdoğan çok iyi dostumdur. Yıldırım Türker öyledir. Yücel Erten ustamdır.
KAYNAK: http://www.hurriyet.com.tr/ahmet-mumtaz-taylan-kizim-begensin-bana-yeter-40075708